Nisan ayı, doğanın canlandığı, yeşilin en güzel tonlarının ortaya çıktığı bir dönemdir. Bu aylarda yağan yağmurlar, toprağı canlandırmanın yanı sıra, birçok kültürde farklı anlamlar taşır. Türkiye'de özellikle kırsal kesimlerde, nisan ayı yağmurlarının ardında yatan bir gelenek var: Elimden geldiğince nisan yağmurunu şifa niyetiyle içmek. Geçtiğimiz günlerde, bu gelenek hakkında alışılmışın dışında bir hikaye ile karşılaştık. 30 yıldır nisan yağmurunu içen bir kadın, bu geleneği nasıl geliştirdiğini ve onun için taşıdığı anlamı anlattı.
Hikaye, Fatma Yıldız adını taşıyan 57 yaşındaki kadının ağzından dökülüyor. Yıldız, çocukluğundan beri duyduğu bir geleneği yaşatmanın mutluluğunu yaşıyor. "Bunu yapmayı kayınvalidemden öğrendim," diyor, gözleri parlayarak. Maalesef, kayınvalidesi bu dünyadan göç etmiş olmasına rağmen, onun aklında ve kalbinde bıraktığı miras yaşamaya devam ediyor. "İlkbahar her geldiğinde, bakır bir leğenin içine yağmur suyunu toplamak için dışarıya çıkardım. Henüz genç bir kızdım ama bu ritüelin benim için değerini biliyordum," diyor ve sözlerine devam ediyor.
Fatma Yıldız, nisan yağmurunu içmenin sadece fiziksel bir zevk olmadığını, aynı zamanda manevi bir derinliği olduğunu vurguluyor. "Yağmur, doğanın en saf hali. İçtiğinizde ruhunuza, bedeninize ve zihninize iyi geliyor," diyor. Birçok insan, bu tür eski gelenekleri sıradan bir inanç olarak görse de, Fatma Hanım’ın yaşamındaki derin etkiyi göz ardı etmek mümkün değil. İçtiği nisan yağmurları onun için bir nevi detox etkisi yaratıyor. Güne başlarken ya da akşam yemeklerinden önce, bir fincan yağmur suyu içmek, onun için adeta bir ritüel haline gelmiş.
Fatma Yıldız'ın anlattıklarından, insanların geçmişten günümüze süren bu geleneksel uygulamanın aslında çok daha derin bir anlamı taşıdığı anlaşılıyor. Nisan yağmurunun içildiği bazı bölgelerde, bu suyun hastalıklara karşı bir şifa kaynağı olduğuna inanılıyor. "Biliyorum ki her damlası, vücuduma iyi geliyor. Uyanıp dışarı çıktığımda, havanın kokusu ve serpilen nisan yağmuru bir başka. Onu içmek, sanki doğanın sunduğu en güzel hediyeyi almak gibi," şeklinde düşüncesini aktarıyor. Uzmanlar da yağmur suyunun doğanın en saf hali olduğunu ve içerisinde birçok mineral barındırdığını belirtiyor. Elbette doğal yollarla toplandığı sürece bu sıvının faydaları daha da artıyor.
Fatma Hanım'ın tecrübesinde olduğu gibi, bazı insanlar için bu gelenek sadece fiziksel sağlığı değil, aynı zamanda zihinsel ve ruhsal sağlığı da destekliyor. “Nisan yağmurunu içtikten sonra kendimi ferahlamış hissediyorum. Belki de kayınvalidemin ruhu benimle birlikte. Her içtiğimde ona bir selam gönderiyorum,” diyor. Bu samimi yaklaşım, pek çok insanın kaybettiği değerli gelenekler hakkında yeniden düşünmesini sağlıyor ve folklorik hikayeler aracılığıyla modern hayatta kaybolmuş bağların yeniden kurulmaması için cesaret veriyor.
Sonuç olarak, Nisan yağmuru içmek yalnızca bir alışkanlık değil, bir yaşam felsefesi haline gelmiş durumda. Fatma Yıldız, her yıl nisan yağmurunu içerek sadece kendi şahsi sağlığına katkıda bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda geçmişteki değerlerini yaşatıp, insanları doğanın bir parçası olmaya davet ediyor. "Doğa bize bu hediyeyi sunuyor, neden bundan faydalanmayalım?" sorusuyla bitiriyor. İşte bu, belki de hepimizin yeniden hatırlaması gereken bir şey. Doğanın sunduklarını değerlendirmek ve şifayı kendi ellerimizle yaratmak... Bu, zihinlerimizi açan, ruhumuzu dinlendiren bir gelenek ve onu yaşatmak, ne kadar kolay!